İnci Taneleri MASALI - İLKÖĞRETİM - OKUL ÖNCESİ SEÇME ÇOCUK MASALLARI

    Bulunduğu Kategori:[ MASALLAR]
Reklamlar

Çok eskiden genç bir padişah yaşarmış.Bu padişah evlenmek için kendisine kız arıyormuş.

Padişah bir gün çok ilginç bir haber işitmiş: “Bir ülkede ağladıkça gözlerinden inciler düşen, güldükçe yanaklarında güller açan güzel bir kız var...” Padişah, hiç zaman yitirmeden annesini o ülkeye göndermiş.

Sultan ana aramış, kızın evini bulmuş. Bu kız, bir kadının üvey kızıymış. Kadının bir de kendi kızı varmış. Evine bir sultanın geldiğini gören kadın ne yapacağını şaşırmış. Sonra kendisini toplamış. Ağladıkça gözlerinden inciler dökülen, güldükçe yanaklarında güller açan kızın üvey kızı olduğunu gizlemiş. Sultana, iki kızın da kendi kızı olduğunu söylemiş.

Sultan ana, ağladıkça gözlerinden inciler dökülen kızı oğluna istemiş. Kadın düşünmüş: “Bu kız güzel olduğu, ağladıkça gözlerinden inciler döküldüğü, güldükçe de yanaklarında güller açtığı için padişah onunla evlenmek istiyor. Oysa kendi kızının hiçbir özelliği yok. Ustelik biraz da çirkin... Üvey kız padişahla evlenip sultan olacak, kendi kızım evde kalacak... Gönlüm buna razı değil.. Ama ne yapayım?”

Aklına kurnazca bir düşünce gelmiş, padişahın annesine kızı verdiğini söylemiş. Sultan kızın parmağına bir yüzük takmış. Düğün hazırlıklarına başlamak için ülkesine dönmüş.

Düğün hazırlıkları tamamlanınca, kızın annesine haber gönderilmiş. Kadın yapacağı işi üvey kızı anlamasın diye ona gelin elbisesini giydirmiş, süslemiş. Kendi kızını da yanına alarak padişahın ülkesinin yolunu tutmuşlar.

Kadın, kızı ve üvey kızı ile birlikte bir arabanın içinde uzun süredir yol alıyormuş. Bu arada üvey kızının karnı acıkmış, annesinden ekmek istemiş. Kadın, önceden hazırladığı çok tuzlu çöreği üvey kızına vermiş. Kızcağız iki lokmada çöreği bitirmiş. Ancak az sonra susamış. Üvey annesinden su istemiş.

Üvey anne zaten kıza kötülük yapmak için fırsat arıyormuş. Ona demiş ki:

-Siz arabada oturun da ben gidip su arayayım...

Kadın arabadan inmiş az sonra geri dönmüş. Üvey kızına:

-İleride bir yerde su akıyor ama suyun bekçisi kocaman bir dev; “Bana bir göz getirirsen sana su veririm.” Dedi.... Gözünün birini ver de sana su getireyim, demiş.

Zavallı kızcağız çok şaşırmış. Bir parça su için bir göz istenir mi? Vermese susuzluktan çatlayacak... Bakmış başka çaresi yok... Zavallıcık, acılar içinde kıvranarak gözünün birini çıkarıp üvey annesine vermiş. Kadın arabadan inmiş. Evden getirdiği bakraçtan “Dev gönderdi!” diyerek kıza su vermiş.

Güzel kız suyu içmiş ama kadın kıza öyle az su vermiş ki az sonra yine susamış.

Üvey annesinden yine su istemiş. Üvey anne:

-Siz bekleyin, ben gidip su bulayım...

Kadın arabadan inmiş. Sözde su arıyormuş gibi orada burada biraz dolaşarak geri dönmüş. Üvey kızına:

-Su buldum ama gene başında dev var. Az önceki devin kardeşiymiş. 0 da bir parça su için bir göz istiyor. Ne yapacağız?

Ağladıkça gözlerinden inciler dökülen, güldükçe de yanakların da güller açan kız, üvey annesine inanmış. İnanmış ama ne yapsın zavallı... Artık yalnızca bir gözüyle görüyor. Onu da verirse yaşamak güç... Vermezse, susuzluktan ölecek... Ölmektense kör kalmayı yeğlemiş acılar içinde kıvranarak öteki gözünü de çıkartarak üvey annesine vermiş.

Kadın arabadan inmiş, sözde su getiriyormuş gibi evden getirdiği sudan kıza bir lokma su vermiş. Araba yeniden yola koyulmuş.

Ormanlık bir yere vardıklarında kadın arabayı durdurtmuş. Üvey kızının üzerindeki gelinliği çıkarmış ona kendi kızının elbiselerini giydirmiş. Zavallı üvey kızını da ormanda bırakmış. Kendi kızıyla arabaya binip uzaklaşmış...

Araba padişahın ülkesine varınca saray adamları bunları karşılaşmış. Kız ile annesi saraya girmişler. Padişahın annesi kıza şaş kınlıkla bakmış. Bu, ağladıkça gözlerinden inciler dökülen, güldükçe yanaklarında güller açan kıza hiç benzemiyormuş.

Sultan ana kızı incelerken dikkat etmediğini düşünerek kızı oğluna tanıtmış... Padişahla kız evlenmişler.

Ağladıkça gözlerinden inciler dökülen kız ormanda bir başına kalınca, başlamış ağlamaya. Gözleri kör olduğu için çevresini göremiyor, bir yere gidemiyormuş. Ağladıkça gözlerinden inciler dökülüyormuş. Önünde birçok inci birikmiş. 0 sırada ormana gelen yaşlı bir oduncu, bu kızı görmüş. Hemen yanına gelerek:

-Ah yavrum, senin ne işin var burada. Üstelik gözlerin de görmüyor...

Zavallı kız başından geçenleri anlatmış. Yaşlı adama yalvarmış:

-Ne olur babacığım, beni yanına al! Gözlerim görmese de evinin işlerini yaparım. Bu incileri satarsın, yoksulluk çekmeyiz.

İyi yürekli yaşlı adam demiş ki:

-Seni burada çaresiz bir halde bırakacağımı mı sandın? Hiç senin gibi tatlı bir kızı kurda kuşa yem eder miyim? Hiç üzülme. Bundan böyle benim kızım olursun. Ben sana çok iyi bakarım. Hem incilerin olmasa da kazandığım parayla senin de karnını doyururum.

“Böylece yaşlı adam kızı evine götürmüş, ona gerçek kızıymış gibi çok iyi davranmış.

Kız, yaşlı adamın kulübesinde çok mutlu yaşıyormuş. Evin işlerini yapıyor, yaşlı adamcağıza güzel yemekler pişiriyormuş.

o günlerde padişah bakmış ki karısının ne gözlerinden inciler dökülüyor, ne de yanaklarında güller açıyor. Kuşkulanarak karısına sormuş:

-Hani senin gözlerinden inciler dökülür, yanaklarında güller açardı?

Karısı burun kıvırmış:

-Padişahım, her şeyin bir zamanı var. Zamanı gelmeden gül a çar mı?

Padişah büsbütün kuşkulanmış. Saraydan çıkıp gitmiş.

Ana kız kara kara ne yapacaklarını düşünmeye başlamışlar.

Bir gün, ormandaki kulübede kızla yaşlı adam konuşuyorlarmış. Adam, kızın hoşuna gidecek komik bir öykü anlatmış. Kız gülmeye başlamış. Güldükçe, yanaklarında kırmızı kırmızı güller açıyor muş? Yaşlı adam, kızın yanaklarında açan gülleri görünce hem şaşırmış, hem de çok beğenmiş. 0 zaman kız demiş ki:

-Babacığım, bu gülleri padişahın sarayının önünden “Zamansız açan gülleri satarım. Bir göze bir gül veririm!” diye bağır. Hain üvey annem benim gözlerimi sana vererek gül alacaktır. Ne olur bana gözlerimi getir de dünyayı göreyim.

Yaşlı adam, küçük bir sepetin içine gülleri koyarak yola çıkmış, sarayın önüne varmış:

-Zamansız açan gülleri satarım! Bir göze bir gül!.. diye bağırarak dolaşmaya başlamış.

Padişahın karısı yaşlı adamın sesini işitmiş. Annesine:

-Anne, koş! Bir adam gül satıyor. Şu kızın gözlerini ver de iki gül al! Demiş.

Kadın aşağıya inmiş. Kızın gözlerini vererek iki gül almış.

Yaşlı adam da gözleri götürüp kızına takmış. Kız, yeniden görmeye başlamış.

Padişahın karısı gülleri yatağının başına koymuş. Padişah odaya girdiğinde:

-Bu ne güzel koku böyle, demiş.

Karısı, gülleri kocasına vermiş:

-Padişahım, bugün çok güldüm. Yanaklarımda güller açtı...

Padişah sevinçle iki gülü almış, koklamış. Derinden bir Oh! çekmiş. Aynı anda ormandaki kulübede oturan kız bayılmış.

Akşamleyin odun toplamaktan dönen yaşlı adam kulübesine vardığında kızını yerde upuzun yatarken bulmuş. Kızı ayıltmaya çalışmış ama kız bir türlü uyanmıyormuş. Yaşlı adam sonunda kızının öldüğünü sanarak onu gözyaşları içinde ormanda bir yere gömmüş.

Karşısına çıkan dünya tatlısı bir kız evladı böyle çabucak yitiren yaşlı adam ağlaya ağlaya kulübesine dönmüş.

o sırada padişah ormanda tek başına avlanıyormuş.

At üzerinde dolaşırken af bir tümsek önünde birdenbire irkilmiş. Ön ayaklarıyla toprağı eşeliyor, hafifçe debeleniyor, bir şeyler anlatmaya çalışıyormuş. Padişah ne kadar uğraştıysa da atını yürütememiş. Sonra onu kendi haline bırakmış.

Ancak atın kişneyerek toprağı eşelemeye devam ettiğini görerek şaşırmış. Bir toprağa, bir ata bakıyormuş. At toprağı kazmaya devam etmiş.

Durumdan kuşkulanan padişah toprağın üzerine kulağını koyup dinlemeye başlamış. Dikkatle dinleyince, yerin altında bir kadının ağlamakta olduğunu duymuş. Bunun üzerine toprağı kazmaya başlamış.

Toprak açıldıkça ses daha iyi işitiliyormuş. Sonunda toprağın altındaki kız ortaya çıkmış. Padişah onu görünce şaşırmış. Kızı yukarıya çekmiş. Bir de ne görsün? Kızın çıktığı yerde birçok inci var... Padişah bunun ne demek olduğunu arılayamamış. Kıza sormuş:

-Söyle bana güzel kız. Toprağın altında ne işin vardı? Seni oraya kim koydu? Hem şu inciler de neyin nesi?

Kız gülmüş. 0 anda yanaklarında kırmızı kırmızı güller açmış. o anda padişah gerçeği anlamış. Sevinçle gerçek karısına sarılmış. Yeniden doğmuş gibi mutluymuş.

Onun üstünü başını temizledikten sonra, atına oturtmuş.

Sarayın yolunu tutmuşlar. Kızcağız yol boyunca başından geçenleri anlatmış.

Saraya vardıklarında padişah, karısıyla onun annesini yanına çağırtmış:

-Bütün kötülükler sonunda ortaya çıkar, demiş. Yaptığımız kötülük bugün ortaya çıkmıştır... Cezanızı çekeceksiniz! Söyleyin bakalım, kırk katır mı, kırk satır mı? Kurnaz geçinen kadın:

-Kırk katır isteriz, dönüp ülkemize gidelim...

Padişah, ana kızı kırk katırı kuyruğuna bağlatıp dağlara salmış. Kırk gün, kırk gece süren bir düğünle ağladıkça gözlerinden inciler dökülen, güldükçe de yanaklarında güller açan kızla evlenmiş. Kız, yaşlı oduncunun iyiliğini hiç unutmamış. Onu da saraya yerleştirmiş. Böylece hep birlikte, mutlu bir yaşam sürmüşler.

 

Ekleyen: by_ram | Okunma Sayısı: 2733
Çözümlü Sorular
9.Sınıf Biyoloji Soruları ve Çözümleri
9.Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Soruları ve Çözümleri
Telif Hakkı Hakkında:

Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Erguven.net'e aittir. Sitemizde yer alan dosya ve içeriklerin telif hakları dosya ve içerik gönderenlerin kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır. Telif hakkına sahip olan dosyaları lütfen iletişim bölümünden bize bildiriniz. Dosya 72 saat içerisinde siteden kaldırılır.Telif Hakkı Hakkında|Editör, ziyaretçi ya da üyelerimiz tarafından eklenen hiç bir içerikten erguven.net sorumlu değildir.İLETİŞİM:bey_ram@hotmail.com