Geçmişi ile barışmak isteyenlere; hayata yeniden başlama arzusu içinde  olanlara...
Uzak diyarlardan birinde bir ülkede, yemyeşil tepelerin  arasında, kışın bembeyaz bir kar ordusu ile, baharda rengarenk kır çiçekleri ile  kaplanan bir vadi vardı. Ortasından bir ırmağın geçtiği bu vadi "Büyülü Vadi"  olarak anılırdı. Ona bu adi veren ise, vadideki ilginç bir dükkan ile, bu  dükkanda yaşananlardı. Ünü ülkenin dört bir yanına yayılmış olan dükkanın adı  "Büyü Dükkanı" idi. Her yerde olduğu gibi bu dükkanda da almak istediğiniz şeyin  bir bedeli vardı. Bu bedelin ne olacağı, dükkan sahibiyle yaptığınız pazarlık  sonucunda ortaya çıkardı. Ancak, Büyü Dükkanı'nda maddi bedellerin hiç bir hükmü  yoktu. Bazı müşteriler bir şeye sahip olmak için denenebilecek tek bedelin para  olabileceği düşüncesiyle, cepleri kabarık gelirlerdi. Oysa burada yapılan  pazarlıklar, günlük yaşamdakilerden biraz farklı olur ve pek çok müşteriyi  şaşırtırdı. 
Kış mevsiminin bu soğuk gününde epeyce üşümüş, yorgun düşmüş  olmalıydı. Kapının önüne gelinceye kadar,gözlerini hiç ayırmadan izledi onu.  İyice kulak kabarttı. Üç basamakla çıkılan, ahşap zeminli verandadaki ayak  seslerini ve onlara eşlik eden gıcırtıyı duymaktan çok hoşlanırdı. Beklediği  kişinin ayak sesleri ikinci basamakta kesildi. Müşteri çalmadan, kapıyı açmamayı  prensip edinmişti yaşlı adam. Çünkü, hemen herkes o kapının önünde durup, bir  kez daha düşünürdü. Kapıyı çalmaktan vazgeçip dönenler, az da olsa olmuştu. O  gün de aynı şeyi yaptı. Sonunda kapı çalındı. 
"Ününüzü duyunca çok  uzaklardan kalkıp geldim buraya... İstediğim şeyi, bir tek sizin dükkanınızda  bulabileceğimi söylediler. Karşılığında ne isterseniz vermeye hazırım."  
"İstediğiniz şeyin ne olduğunu öğrenebilir miyim ?" 
"Bakın, ben elli beş  yaşındayım. Yani yolun yarısını geçeli çok oldu. Söylemeye dilim varmıyor ama  yolun sonuna yaklaştım galiba. Bu gerçeğe tahammülüm yok. Ben bugüne kadarki  hayatımı geri istiyorum. Mümkün mü ?" 
"Elbette mümkün. Biliyorsunuz,  dükkanımda her şey mevcut. Ancak tam olarak ne istediğinizi anlayabilmem için,  bana geri istediğiniz hayatınızı biraz anlatabilir misiniz?"
Dükkan  sahibinin sorduğu soru, müşteriyi iç dünyasına döndürmüştü. Gözünün önünden  geçen sahnelerin kendi yaşamına ait olduğunu kabul etmek için kendini  zorluyordu. Bütün görüntüler, bir kargaşa ve telaş içinde birbirlerine karışarak  geçip gittiler ve geride yalnızca ıssız bir hüzün bıraktılar. Hüznünün yüzüne  yansımasına engel olamayan müşteri, yaşlı satıcının sorusu karşısında ancak  şunları söyleyebildi: 
"Geçmiş yaşamımda birçok hata yaptım. Bunlar için  pişmanlık duyuyorum... Yanlış kararlar verdim, kayıplara uğradım. Zamanı  hovardaca harcadım. Bir gün bir de baktım ki, hayat yanımdan geçip gidiyor.  Paniğe kapıldım ve bir çare aramaya başladım. Dostlarımla konuşmayı denedim.  Beni teselli edip derdimi unutturmaya çalışanlar da oldu, yardım etmeye  çalışanlar da. Ama hiçbiri kar etmedi. Kendimi çok mutsuz hissediyordum.  Derken,bir gün birisi bana sizden ve Büyü Dükkanı'ndan söz etti. Bunu duyar  duymaz sanki içimde bir ışık yandı. Büyük bir umutla hemen yollara düşüp size  geldim. Kendimi çok çaresiz hissediyorum. Lütfen elli beş yılımı bana geri  verin." 
"Yani, siz pişmanlık duyduğunuz hayatınızı yeniden yaşamak mı  istiyorsunuz?" 
"Elbette hayır. Söylemek istediğim bu değil. Ben yalnızca  kaybettiğim yıllarımı geri istiyorum. Eğer bir şansım daha olursa aynı hataları  tekrarlamayacağım." 
"Herhalde bunu çok istiyorsunuz." 
"Evet, hem de her  şeyimi verecek kadar." 
"Peki, benim size vereceğim elli beş yılın  karşılığında siz bana ne verebilirsiniz?" 
"Ne isterseniz?" 
"Sanki bunun  için her şeyden vazgeçmeye hazır gibisiniz."
"Hiç kuşkunuz olmasın. Şu anda  sahip olduğum her şeyden vazgeçebilirim. Yeter ki geride bıraktığım yıllarımı  bana geri verin." 
Yaşlı adam, ellerini sakallarında  dolaştırırken,kendini sallanan koltuğunun devinimlerine bırakmıştı. Bir süre  düşündü. Müşterisinin, sabırsızlıkla, pazarlığın bitmesini beklediğinden emindi.  Büyü dükkanına gelen kişiler, genellikle bir an önce istediklerini alıp gitmek  için acele ederlerdi. Bu nedenle, yaşlı adam,pazarlığın başındaki düşünce  yolculuklarında yalnız kalırdı. Şu anda da, sessizliğin yalnızca kendi işine  yaradığını biliyordu. Koltuğu ile birlikte öne doğru eğilerek müşterisinin  gözlerinin içine baktı ve ağır ağır konuşmaya başladı: "Beyefendi, her ne kadar  siz elli beş yıl karşılığında bana her şeyinizi vermeye hazır olsanız da, ben  sizden bir tek şey isteyeceğim."
"Dileyin benden ne dilerseniz."  
"Belleğinizi..." 
"Anlamadım?" 
"Belleğinizi dedim...Elli beş yılın  yaşantısını içinde barındıran belleğinizi istiyorum." 
"Ah evet anladım.  İlginç bir bedel... Kabul ediyorum.Tamam alın belleğimi." 
"Emin misiniz?"  
"Neden olmayayım? Elli beş yıl kazanacağım." 
"Belleğinizi, içindeki her  şeyle birlikte bu dükkanda bırakıp gideceksiniz. Elli beş yılın tek bir anını  hatırlamayacaksınız. Buraya neden geldiğinizi bile ...." 
"Daha iyi ya! Her  şeye yeniden başlayacağım. Zaten geçmişi hatırlamak istemiyorum ki!" 
"O  halde, korkarım elli beş yıl sonra buraya tekrar gelirsiniz. Tabii o zaman benim  yerime, bir başkası size yardımcı olur." 
"Hayır hayır... Emin olun ki, şu  dakika belleğimi size bırakıp elli beş yılımı geri alacağım ve dükkanınızı, bir  daha dönmemek üzere terk edeceğim. Ve yine söz veriyorum, şu ana kadar yaptığım  hataların hiç birini tekrar etmeyeceğim." 
"İsterseniz başka sözler vermeyin.  Çünkü, az sonra, belleğinizle birlikte bütün hepsini burada bırakıp  gideceksiniz."
Yaşlı adamın son sözleri, müşterinin duraklamasına neden  olmuştu. Bu sözlerin anlamını kavrayabilmek için birkaç saniye düşünmek zorunda  kaldı. "Nasıl yani? Buradan çıktığımda hiçbir şey hatırlamayacak mıyım? Sizinle  konuştuklarımızı bile, öyle mi?" 
"Yani hiçbir şeyi mi ? Buraya neden  geldiğimi, sizin kim olduğunuzu ve hatta...!" 
"Ne yazık ki!" 
Yaşlı adam,  şu anda pazarlığın sonuna geldiklerini hissediyordu. Karşısında oturan  müşterinin yüzünde gördüğü aydınlanma, pazarlık sahnelerinin en hoşlandığı  görüntüsüydü. Son sözleri müşterisinin söylemesini istediği için bir süre sessiz  kaldı ve bekledi. Bu seferki sessizliğin, müşterisinin işine yaradığından  emindi. Onun aydınlanan yüzünün ortasında parlayan gözbebekleri, yaşlı satıcı  için, sessizliğin içinden çıkacak sesli bir coşkunun habercisi gibiydi.  Gerçekten de, konuşmaya başlayan müşterisi onu yanıltmadı: "Sanırım ne demek  istediğinizi şimdi anlıyorum. Eğer elli beş yılın bedeli bu ise, pes ediyorum.  Belleğimden vazgeçemem. Bu neye benziyor biliyor musunuz? Bir kadının, çok  istediği bir tokayı, saçları karşılığında satın almasına... Çok ilginç bir  insansınız. Bana, Büyü Dükkanı'ndan almak istediğimden çok farklı bir şeyle  çıkacağımı söylemişlerdi de inanmamıştım. Ben, bugüne kadar ki yaşamımı almak  için gelmiştim, ancak bugünden sonraki yaşamımı alıp gidiyorum. 
"Size  teşekkür ederim." 
"Bir şey değil. Güzel bir pazarlıktı. Hoşçakalın."  
Yaslı adam, müşterisini gözden kaybolana dek gülümseyerek izlerken, aklından  Santayana'nın bir sözü geçiyordu: 
"Geçmişi hatırlamayanlar, onu bir kez daha  yaşamak zorunda kalırlar." 
. DÜŞÜNMEK AMA MANTIKLICA 
. KIZMAK AMA  KEYİFLE 
. ŞAKALAŞMAK AMA KIRMADAN
. GÜLMEK AMA KAHKAHAYLA DOLU DOLU 
.  PAYLAŞMAK AMA BÜYÜK HAZ DUYARAK 
. HİSSETMEK AMA TA İÇİMİZDE 
. ANLAYIŞ  AMA HİÇ ESİRGEMEDEN 
. DOSTLUK AMA EN GÜZELİ
. SONRA DÖNÜP GERİYE BAKMAK  AMA ONURLA