Masmavi  gökyüzünde bembeyaz bulutların dans ederek yol aldığı güneşli bir gündü.  Dünyanın göz kamaştıran büyük mü büyük, parlak mı parlak lambası güneş,  gökyüzünün sakinleri kuşlar, hatta yüzümüzü okşayıp geçerken kulağımıza şarkılar  söyleyen rüzgâr bile oradaydı. Sanki bütün sesler, renkler ve ışıklar bu güzel  gün için toplanmıştı.
        Her şey bir masal kadar güzeldi, ama  beşinci katın balkonundan caddeyi, sıkışan trafiği, telaşla koşuşturan insanları  seyreden Elif, henüz bunun farkında değildi. Yeryüzünden sıkılıp gökyüzüne  bakana kadar... İşte ne olduysa o zaman oldu ve beyaz koyunların küçük  çıngırakları yavaş yavaş çalmaya başladı. Hangi koyunların mı? Ben de  bilmiyorum.
        Bulutları ilk defa bu kadar dikkatle izleyen Elif  heyecanlanmıştı. Böyle acele acele nereye gidiyorlardı? "Heeeey!" diye bağırdı  arkalarından. "Nereye gidiyorsunuz? Araba saymaktan çok sıkıldım. Daha eğlenceli  bir yere gidiyorsanız beni de götürün."
        Bulutlardan bakınca mini  minnacık görünen ve zaten mini minnacık olan bu çocuğun söylediklerini şehirde  kimse duymamıştı. Ama bulutlar duymuş olmalıydı, çünkü Elif bulut oyunu oynarken  onlar da hiç yaramazlık yapmadılar. Elif oyun hamurlarından daha eğlenceli,  pamuktan daha yumuşak olan bulutlarla, dünyanın en hızlı oyununu oynamaya  başladı. İstediği her şekle giriyordu bulutlar, itiraz etmeden: Kocaman bir  fiyonk, tek kulaklı tembel bir kedi, dinozorun yanında uyuyan bir çocuk, sürahi,  gözlük, papatya, ayakkabı, akvaryum, salıncak, pamukşekeri... Bulutlar o kadar  beyaz ve yumuşaktı ki bir kuzu yapmak geldi içinden.
        Küçük bir kuzu zıplaya  zıplaya ona doğru koşarken o ikincisini çoktan yapmıştı bile! Üçüncü,  dördüncü... "Ee hani bunların anneleri, nerde babaları!" derken gökyüzü  bahçesinde tam yedi tane koyunu olmuştu. Çok yorulmuştu Elif; buluttan bir ağaç  yapıp altına uzandı ve bir gözü kapalı bir gözü açık tıpkı bir çoban gibi  koyunlarını uzaktan izlemeye başladı. İşte her şey böyle sakin, böyle beyaz,  böyle güzelken, birden!..
- Vuuuuuvvvv...
        Bu, rüzgârın  sesiydi. Biraz hızlı esmeye başlamıştı o kadar! Tekrar uyuklamaya başladı ama  koyunlar çok korkmuştu. Rüzgâr da daha hızlı esmeye niyetliydi anlaşılan.  Eteğindeki kapkara bulutları savurarak bir kez daha, "vuuuuuuuuuuuuuuv"  deyince... Yerinden zıpladı Elif; rüzgârın bu ürkütücü sesini duyan ve şiddetini  yumuşacık tüylerinde hisseden koyunların her biri bir yana dağılmış titriyordu.  Biraz telaşlandı ama korkmadı. Bu kadar koyunu olan biri artık çoban sayılırdı  ve çobanlar asla korkmazdı. Cesaretini toplayıp çobanlara özgü sesler çıkararak  koyunlarını yanına çağırdı. Ama nafile! Koyunlar hiç kıpırdamadan bekleşiyor,  sadece rüzgârın korkutucu sesini dinliyorlardı.
        "Güya çobanım ama  bir kavalım bile yok" diye yazıklandı. Biraz düşündükten sonra tatlı ama güçlü  bir sesle ıslık çalmaya başladı. Korkudan değildi elbette; onları toplayacak  olan tatlı bir müzikten başka ne olabilirdi ki! Rüzgârın korkutucu sesini  susturup koyunlarını cesaretlendirecek bir ses gerekliydi ona. Bir çoban olarak  hissedebiliyordu bunu.
         Elif'in müziğini koyunlar da duymuş olmalı ki, hepsi kulaklarını dikmiş parlayan  gözleriyle ona bakıyordu. Var gücüyle çaldığı bu ıslık onların kulaklarından  titreyen koyun yüreklerine akmış ve kendilerini çok seven çobanlarını  anlamışlardı. Yavaş yavaş toplanmaya başlamışlardı ki, bu defa da kara mı kara,  büyük mü büyük bir gölge yaklaştı yanlarına. Bu rüzgârın sürüklediği bir  bulutkurttu. Kocaman dişleri, uzun kulakları ve parlayan gözleriyle koyunlara  doğru sinsice yaklaşıyordu. Elif, koyunları için bir kez daha hızlı düşünmek  zorundaydı. Anlaşılan işte tam o sırada gördü rüzgârın sürükleyip getirdiği gri  bulutu. Onu gördükten sonra kesik kulaklı, dik kuyruklu, sürekli havlayan bir  çoban köpeği yapıp bulutkurtun üstüne salması sadece bir kaç saniyesini aldı.  Bulutkurtla korkusuz çoban köpeği bir süre boğuştu ve bulutkurt geldiği  rüzgârla, arkasına bile bakmadan kaçıp gitti.
        Rüzgâr daha yavaş  esmeye başlamıştı. Elif yine ıslığıyla bütün koyunlarını topladı. Onların  yumuşak mı yumuşak, beyaz mı beyaz tüylerini okşadı. Koyunlar Elif'e meleyerek  teşekkür ettiler. Elif de çoban köpeğini ödüllendirmek için buluttan kocaman bir  kemik yapıp köpeğin önüne koydu.
        Her şey böyle mutlu, böyle beyaz  ve böyle güzelken çok tanıdık bir ses duydu Elif. Annesi onu çağırıyordu.  "Aslında hayat bir masal kadar güzel" diye mırıldandı. Koyunlarına ve çoban  köpeğine el salladı. Balkonun kapısını örttü. Zaten bulutlar da annelerini  üzmemek için evlerine doğru yola koyulmuşlardı.