Rivayet  olunur ki, kuşların hükümdarı olan Simurg Anka, Bilgi Ağacı'nın dallarında yaşar  ve her şeyi bilirmiş...
        Kuşlar Simurg'a inanır ve onun  kendilerini kurtaracağını düşünürmüş. Kuşlar dünyasında her şey ters gittikçe  onlar da Simurg'u bekler dururlarmış. Ne var ki, Simurg ortada görünmedikçe  kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler.
        Derken bir gün  uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg'un kanadından bir tüy bulmuş. Simurg'un  var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg'un  huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler.
            Ancak  Simurg'un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı'nın tepesindeymiş.  Oraya varmak için yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş. Kuşlar, hep birlikte göğe  doğru uçmaya başlamışlar. Yorulanlar ve düşenler olmuş.
        Önce  Bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp; papağan o güzelim tüylerini  bahane etmiş(oysa tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış);
        Kartal;  yükseklerdeki krallığını bırakamamış;
        baykuş yıkıntılarını  özlemiş,
        balıkçıl kuşu bataklığını.
        Yedi vadi  üzerinden uçtukça sayıları gittikçe azalmış.
    
        Ve nihayet beş  vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi "şaşkınlık" ve sonuncusu Yedinci Vadi  "yokoluş"ta bütün kuşlar umutlarını yitirmiş... Kaf Dağı'na vardıklarında geriye  otuz kuş kalmış.
        Simurg'un yuvasını bulunca ögrenmişler  ki;
        "SİMURG ANKA - Otuz Kuş" demekmiş.
        Onların  hepsi Simurg'muş. Her biri de Simurg'muş. Simurg Anka'yı beklemekten vazgeçerek,  şaşkınlık ve yokoluşu da yaşadıktan 
sonra bile uçmayı sürdürerek, kendi  küllerimiz üzerinden yeniden doğabilmek için kendimizi yakmadıkça, her birimiz  birer Simurg olmayı göze almadıkça bataklığımızda, tüneklerimizde ve  kafeslerimizde yaşamaktan kurtulamayacağız.
        Şimdi kendi  gökyüzünde uçmak zamanıdır...