"24 Kasım Öğretmenler Günü" 1198 defa okundu. İçerik 24 Kasım Öğretmenler Günü Dökümanları kategorisinde bulunmaktadır.

24 Kasım Öğretmenler Günü

Eskilerde, usta-çırak geleneği vardı. Çocuk, bir sanat ya da zenaat erbabının yanına çırak olarak verilir, elinin ekmek tutması sağlanırdı. Gerçek bir usta, çırağına işin inceliklerinin yanı sıra hayatı da öğretirdi.

“(…)Ustamın ellerine bakıyorum.
Kalem tutuşuna, çizgi çekişine, parmaklarının kıvraklığına. Elleri bir su gibi akıyor tezgahın üzerinde, bir güvercinin kanat çırpışı gibi sekip duruyor. Çizgiler, renkler elinin, kaleminin altından kayıyor sanki. Onun eline bakarken kendi elim titriyor; küçücük elim pek zavallı görünüyor gözüme. Küçük, çelimsiz, önemsiz… Ustamı seviyor, ama ellerinin tezgah üzerinde kanat çırpar gibi sekişine hayıflanıyordum. Hem kızıyor, hem imreniyor, hem kıskanıyordum onu.

Ustam demişti ki: ‘Usta ile çırak arasında her şey, ama her şey konuşulmalıdır. Konuşulmadık hiçbir şey kalmamalıdır. Usta ile çıraklığın töresidir bu.’

Oysa ben, duygularımı söyleyip söylememekte kararsız kalmıştım. Ustama karşı bunları duyumsamak utandırıyordu beni. Öte yandan duygularımı ele geçiremiyordum. Uzun uzun düşünüp taşındıktan sonra söylemekten vazgeçtim, daha doğrusu söylemeyi erteledim. Düşündüm ki, ilerledikçe ben de beceri kazanacağım, ellerim onunkiler gibi çabuk sekecek tezgahın üzerinde. O zaman ne kızacağım, ne kıskanacağım.

Eşit olacağız onunla, eşit olunca daha rahat seveceğim onu, ne kızacağım, ne kıskanacağım…(…)

(…)Daha sonra usta-çırak ilişkimiz ilerledikçe anladım ki, benim varlığımın önünde en büyük engel olarak ustam duruyor. Ulu bir çınarın gölgesindeyim ve hep öyle kalacağım. Öte yandan, ne kadar ustalaştığımı görmesini en çok istediğim insan gene ustamdı. Bunu onun görmesini, buna onun tanık olmasını istiyordum.(…)

(…)Ustalığın en çok gereksindiği şeyin sabır olduğunu anlamama daha çok vardı.(…)”

Bu satırlar, yazar Murathan Mungan’ın Cenk Hikayeleri adlı kitabının Şahmeran’ın Bacakları öyküsündeki kahramanının duyguları… Elbette birebir benzemez ancak böylesi bir usta-çırak ilişkisini hatırlatan, hepimizin uzun yıllar boyunca yaşadığı öğretmen-öğrenci ilişkisi de duygu olarak böyle değil midir?

Biraz ürkek, biraz çelimsiz çocuklar olarak okula ilk başladığımızda, öğretmenimiz, anne babamızdan sonraki kahramanımız olmadı mı? Hangimiz ona hayranlık duymadık? Hangimiz 40 fırın ekmek yesek de 40 gün 40 gece 40 yıl çalışsak da onun gibi her şeyi bilemeyeceğimize inanmadık?

Bir de Bilge Karasu’dan bir “usta” alıntı… Göçmüş Kediler Bahçesi’nin Usta Beni Öldürsen E! adlı öyküsünden… “(…)Değil mi ki ustası öyle diyordu, öyle yapmalıydı, öyle yapacaktı. Yapmıştı da. Anılardan sonra, düşleri, özlemleri de silip atmıştı içinden. Ustasıydı önemli olan, öyle öğretilmişti kendisine; işinin önemi öğretile öğretile büyütülmüştü. Ustası öğretmişti bunu. Onu o eden işiydi, işi olmalıydı. İşine duyduğu bu bağlılığı ustasına borçluydu. Her şeyi ondan öğrenmemiş miydi? Ona analık eden, ustası değil miydi? Ama her şeyi ondan mı öğrenmişti?.. Kendi, kendi benliğini ne ölçüde oluşturmuş olabilirdi?(…)”

Başöğretmen

1 Kasım 1928’de, kültür tarihimizin en büyük atılımlarından biri olarak, Latin harfleri kabul edildi. Gazi Mustafa Kemal öncülüğünde gerçekleşen bu devrimle önce devlet erkanına, daha sonra öğretmenlere ve edebiyatçılara ve tabii ki halka yeni alfabeyi tanıştıran, harfleri bizzat öğreten, yine Atatürk oldu.

Bugün, Öğretmenler Günü olarak kutlanan 24 Kasım; 1928’in 24 Kasım’ında yürürlüğe giren Millet Mektepleri talimatnamesi ile çağının çok ötesinde bir eğitim anlayışına sahip olan Gazi Mustafa Kemal’e ‘Başöğretmenlik’ unvanının verildiği tarihtir.

Tarihler 1928’i gösterse de, Başöğretmen’in ileri görüşü, eğitime Cumhuriyetin ilanından çok önce önem vermesini sağlamıştır. Milli Mücadele döneminde, Yunanlılar Ankara’ya doğru yaklaşırken O, Ankara’da milli eğitim öğretim seferberliğini başlatmış, Kurtuluş Savaşı’nın paralelinde, en az onun kadar önemsediği cehaletle savaşı sürdürmektedir.

“Türk ordusunun çiçeğini yedik!”

Öğretmen Derneği çok önemli. Kütahya, Eskişehir savaşları sırasında Öğretmen Derneğinin Genel Kurulu Ankara’da toplanıyor. Öğretmen Okulunun konferans salonunda… Kadınları bir köşeye ayırmışlar. Erkeklerle araya boşluk koymuşlar. Atatürk’ün bunu görüp de ‘Kadınların faziletine mi güveniniz yoktur; kendi namusunuza mı?’ diye soru sorup insanları azarladığı konu… Savaş sırasında bu Öğretmen Kongresi’ni toplamak Milli Mücadele’nin aydınlık, geleceğe dönük ümit veren, güven veren yanını gösteriyor. Halk da bunları görüyor tabii. Milli Mücadelecilerin hiç tükenmeyen bir hazinesi var, o da ümit. Sonunda da ümit ettiklerinin hepsine kavuşuyorlar.

Öğretmenler cepheye başvuruyorlar ama alınmıyorlar. Çanakkale Savaşı sırasında İngiliz tarihi diyor ki ‘Türk ordusunun çiçeğini yedik!’ Bütün üniversite, tıp öğrencileri, liseli gençlerimiz, hepsi Çanakkale’de yok olup gitti. Türkiye’nin geleceği için çok büyük bir kayıp olan bu sonuç, aynı zamanda büyük bir ders oldu. Öğretmenler, Kurtuluş Savaşı sırasında askere alınmıyorlar. ‘Geleceğin yetişkinlerini okutmaya devam etsinler; biz bu sefer milletimizin çiçeğini yedirmeyiz’ anlayışı hakim artık. 
(Turgut Özakman; Ankara Magazine dergisi Mart 2006, sayı 51. Seden Bayat röportajından…)

Atatürk kalemini, yetişmelerine önayak olduğu öğretmenlere teslim etmiş, son nefesine kadar da çevresindekileri eğitip öğretmiş, okulları özenle teftiş ederken, öğrenciler kadar öğretmenlerini de sınamıştır. Pek çok özdeyişiyle öğretmenlere olan güvenini ifade eden Atatürk’ün mirasına sahip çıkmak, O’nun devrimleri ve ilkelerine yürekten bağlı, aydın görüşlü, öğrencilerini de bu aydınlığa taşıyan öğretmenler olmaktan geçer.

Bu kutsal mesleğe sahip olanlar, yetiştirdikleri sayısız öğrenci ile, onlara öğrettikleri her bir bilgi kırıntısı ile kendilerini tekrar tekrar çoğaltan, şanslı insanlardır. Bizlere yalnızca yürümeyi değil, ayakta kalmayı öğretenlerdir.

Bir 24 Kasım’da daha, Başöğretmenimizin ve geleceğimize değer katan tüm öğretmenlerimizin önünde saygı ve sevgi ile eğiliyoruz.


Reklamlar

Çözümlü Sorular
9.Sınıf Biyoloji Soruları ve Çözümleri
9.Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Soruları ve Çözümleri
Telif Hakkı Hakkında:

Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Erguven.net'e aittir. Sitemizde yer alan dosya ve içeriklerin telif hakları dosya ve içerik gönderenlerin kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır. Telif hakkına sahip olan dosyaları lütfen iletişim bölümünden bize bildiriniz. Dosya 72 saat içerisinde siteden kaldırılır.Telif Hakkı Hakkında|Editör, ziyaretçi ya da üyelerimiz tarafından eklenen hiç bir içerikten erguven.net sorumlu değildir.İLETİŞİM:bey_ram@hotmail.com